20 Mart 2010 Cumartesi

Marifetimi Konuşturdum

Sıkıldığım zaman blog sayfamdan “sonraki blog” ile diğer blog sayfalarını geziyorum. Ne kadar çok yemek üzerine blog var. Marifetli Türk hanımları hünerlerini sergileyip, tariflerini paylaşıyorlar. Eskiden gazeteler yemek kitapçıkları verirdi. İlk başlarda kupon toplanırdı. 5 saati tarifleri, et yemeği tarifleri annem zamanında çok toplayıp almış. Daha sonra hafta sonları küçük buklet şeklinde vermeye başlamışlardı. Hatırlıyorum bizim büfede bi çekmece bu kitapçıklardan var ama sorun annem kaç kere yapmış. Yaptığı kesin sonuç aldığı iki- üç tarif var hep onları yapar. Şimdi öylemi hiç kitap karıştırmaya gerek yok. İnternette çeşit çeşit tarifler var. Seç beğen al. Türk bayanlarını marifetlerinden dolayı tebrik ediyorum. Yapıp yemekle kalmayıp, güzel güzel resimlerini de paylaşıyorlar internette. Emine Beder kıskanıyordur onları :))

Bende bugün tuzlu kurabiye yaptım. Ne zaman bi şey yapayım resmini çeker bloguma koyarım desem ya yanıyo, ya dibi tutuyo, bişi bişi oluyor. Pazar günü evde bayılmışken yeriz diye tuzlu kurabiye yaptım. Çok güzel olunca da hazır güzel oldu bari bloguma koyayım dedim. Canınız istediyse arayın isteyin yapmak çok kolay. Yapması, pişirmesi, dağınığı toplaması hepsi yarım saat sürmedi bile.

1 yumurta (sarı içine beyazı üstüne)
1 tatlı kaşığı tuz
1 yemek kaşığı pudra şekeri
1 tatlı kaşığı mahlep
1 çay bardağı yoğurt
Yarım paket margarin
1 çay bardağı sıvı yağ
Kabartma tozu
Un

Bütün malzemeleri kabınıza koyun. Unu azar azar ekleyip kulak memesi kıvamına getirin. Bu kadar. Üstüne yumurtanın beyazını sürdükten sonra ister susam, ister çörek otu ne isterseniz koyun.
Çok kolaymış di mi. Ay gidip bi tane daha yiyim.

19 Mart 2010 Cuma

King Julian

Sevgili Fuli;

Eğer bir günlüğüne biriyle yer değiştirme hakkın olsa kimi seçerdin?
Cevap:
Hiç düşünmeden cevap veriyorum. Madagaskar’da ilk olarak “I like to move it” şarkısıyla dans ederek karşımıza çıkan süper egolu Lemur Kral King Julian olmak isterdim.
Şu sıralar Madagaskar’daki penguenlerin Newyork Central Park Hayvanat bahçesinde geçen maceralarını izliyoruz. 10 dakikalık bölümlerden oluşan bir çizgi dizi. Ama bu dizi sayesinde King Julian’a aşık oldum.
Bu ne biçim bir ego patlaması, bu ne biçim bir özgüvendir.
Gökten mısır yağıyor. “ben yağdırdım diyor.”, şımartılma saati var, süper dans ediyor (izlediyseniz bana hak verirsiniz), ayakları çok özel “my royal feet”, ve harika bir tacı var. Skipper'la sürekli didişme halindeler.
Evet evet kesinlikle KING JULIAN olmak istiyorum. Tabi Mort ve Maurice’ siz asla olmaz.

18 Mart 2010 Perşembe

Denedim Beğendim (Eti Hoşbeş)-1




Sevgili okuyucularım (gerçi pek okuyucum yok ama neyse) sizlerle denedim beğendim yazı dizimi paylaşmaktan gurur duyuyorum.
Bu yazı dizimde deneyip beğendiğim şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Ay kendimi pek bi gurme hissettim.

İlk olarak sizlerle Mert’le severek tükettiğimiz Hoşbeş gofreti sunmak istiyorum. Mert’le Eti Hoşbeş’e takmış durumdayız. Maceraya 3 farklı lezzetle çıkan gofretimizi marketlerde çilekli, fındıklı ve vanilyalı olarak bulabilmekteyiz.
Bu lezzet için Eti’yi ve Hoşbeş ekibini kutluyorum ve başarılarının devamını diliyorum.
Vanilyalı gofret sevmeyen bana vanilyalı gofret sevdirdiniz. Tebrikler.
(bi an içimden üj bej demek geldi.)

17 Mart 2010 Çarşamba

Masumiyet Müzesi


En sonunda bitirdim.
Yazın havuz başında okumak için Nurdan’dan ödünç almıştım. İlk zamanlar heyecanla okumuştum. Büyük bi aşktı Füsun’la Kemal’in aşkı. Vay be adama nasılda seviyo derken olay bi anda sapıklığa dönüştü.

Nurdan kitabı verirken çok etkilenmişti; adam çok büyük sevmiş falan demişti. İlk başta bende öle düşündüm ama sonradan kitap bana sıkıcı gelmeye başladı. Çünkü Kemal Bey bence acilen psikologa gitmesi gereken bi sapığa dönüştü. Asıl film 54. bölümün (zaman) başında “Tam yedi yıl on ay, Çukurcuma’ya, Füsun’u görmeye akşam yemeğine gittim.” Cümlesinde koptu. Nasıl bir kişilik karşılık vermeyen evli bir kadının evine gidip, onların evinden eşyalar aşırır ki. Bence tam bir psycho yani sapık. Olay nereye bağlanacak diye ıkıla sıkıla okudum kitabı. Sonlara doğru az buçuk bi aksiyon oldu da bi seneden önce kitabı bitirebilmiş oldum.

• Hangi sapık kişilik 10 yıl boyunca 40 gün seviştiği birinin peşinden gider.
• Bir insan sadece göğüsleri dik (kitapta daha detaylı anlatıyor), tenin rengi güzel diye bir insana bu kadar aşık olur?
• Hangi hoca (Feridun) karısına aşık orta yaşlı sapık zengin akrabalarının 8 yıl boyunca karısına görmeye gelmesini bu kadar rahat karşılar?
• Aynı şekilde hangi baba??
• Kızın ne meziyetleri vardır? (sevişmek ve kuş resimleri yapmak dışında??)
• Nesibe hala ne kadar sapık bir kişiliktir. Kızının Kemal Bey’le evlenmesini istiyorsa neden 10 yıl sonra kızını ikna etmiştir. Elbette Feridun’dan daha önce boşanması için ikna edebilirdi. Bu ne kızını zengin kocaya verme aşkıdır.
• Ayrıca kitap hiç İstanbul’u falan anlatmıyor. Üç meyhane, iki restoran dışında hiç İstanbul’u anlatmadı.
• Ve sonu bu kadar kötü bağlanabilirdi. Adam müzeyi kurup, ölseydi işte. Orhan Pamuk niye kendini karıştırdı ki işe. Gereksiz olmuş.

Son cümle hakkında yorum yapmazsam ölürüm. “Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.” Tabi adam sadist, mazoşist ise bu durumu mutluluk diye açıklar.

Ben yare güzel demem güzel benim olmayınca, ben yare yar demem o yare bana sarılıp yatmayınca.

Böyle evde yalnız rakı içip sarhoş olmak ve yalnız ölmek aşksa ben buna aşkta demem böyle aşkta istemem.

15 Mart 2010 Pazartesi

Bir Günde Olmaz Ama Bir Gün Böyle Olabilir

Yaz sezonun yaklaşmasıyla Mert’in “aşkım bu yaz zayıflamış olacaksın di mi?” ya da “ aşkım diyet nasıl gidiyor?” soruları başladı.


Bu gibi konular açıldığında yalan söyleyip, savunmasız kalmaktansa sessiz kalmayı tercih ediyorum. Çünkü maalesef yediğime dikkat edemiyorum dikkat etmeyi bırak kendimi durduramıyorum.

Dün gofret yedim. Akşam çöpte gofretin paketini gören kocacığım “sen bugün bensiz gofret mi yedin?” dedi. Bende sevimli sevimli yediğimi itiraf ettim. Napıyım yani 1 gofrette yememeyiyim mi?

Geçenlerde kozmetikleri koyduğum dolabı düzenlerken alınmış ve kenara konulmuş selülit kremini buldum. Her sabah sürmeye gayret ediyorum. Birazda hareket ediyorum ki krem işe yarasın. Mert nasıl gidiyo hayatım dediğinde sloganım hazır.

BİR GÜNDE OLMAZ AMA BİR GÜN OLUR.
Artık o gün ne zaman olur bilmiyorum ama inşallah hepimiz görürüz :))))